Bu Blogda Ara

25 Ağustos 2011 Perşembe

15.AY

Minnoşlara aldığım piyanodan ve minnoşların piyanoya olan ilgi ve alakalarından bahsetmek istiyorum. Alışveriş sitesi Paramini' den minyatür bir piyano aldım. Piyano ile olan münasebetlerini görünce siz de hak vereceksiniz, ikisinin de farklı karakterde olduklarına işte bir örnek daha :
                                                                            
Önce Alper

Şimdi Yiğit



Alper' in bütün gücüyle ve iki eliyle tuşlara saldırışına bir bakın, sonra da Yiğit' in küçücük incecik parmaklarıyla kibarca tuşlara dokunuşuna... Büyüdüklerinde nasıl karakterde olacaklarını çok merak ediyorum. 
Maalesef son hastalığımız ( her ikisi de önce ishal, sonra ateş, sonra balgamlı öksürük ve göğüste hırıltı şeklinde seyreden bir hastalığa yakalandılar ama çok şükür iyileştiler şimdi ) ve tatil sebebiyle çok fazla kilo vermişiz. O yüzden vitamin ve mineral takviyesi için minadex şurup başladık.  Kilo aldıran mamalardan ( pediasure vs ) versem mi diye düşündüm ama içerisinde sentetik olan hiçbirşey vermek istemediğim için vazgeçtim. 

İLK TATİL

Tatilden döneli neredeyse 1 ay olacak anca yazabiliyorum. Minnoşlarla başbaşa otel tatili yapmaya cesaret edemediğimiz için kayınvalidelerin yanına Antalya' ya gittik. Yol ayrı bir hikaye aslında ama burada kısaca anlatayım.
İki araba koltuğunun arasına zorla sığarak bütün yolculuğu orada tamamladım. Yanıma çocukları oyalamak için oyuncaklar, kitaplar ve dergiler almıştım. Bir tanesiyle oyalanma süreleri maksimum 10 dakika. Üstelik bunların hepsi daha önce görmedikleri veya az gördükleri oyuncak ve kitaplardı. Yine de kısa kısa da olsa oyalanmalarını sağladı.
Oyalanma diyince buradan sevgili fotoğrafçımız Muzaffer BÜYÜKKARAGÖZ' e tekrar teşekkürlerimi ve minnetlerimi gönderiyorum. Zira, hazırlamış olduğu slayt gösterisi büyük kurtarıcımız oldu.

Yol boyunca döndürüp döndürüp bunu seyrettik. Bittikçe tekrar başlatmamızı istediler. Antalya' ya varana kadar herhalde yaklaşık 100 kez dinleyip seyretmişizdir artık kusacaktık anne-baba olarak. 
Koltuklar çok terletiyor hepinizin malumu. Satıcıların terletmeyen kumaş bu teranelerinin hepsi hikaye. Öyle bi kumaş yok. Ama mothercare' de satılan işlenmiş koyun postu gibi bişey olduğunu duydum. Çok tuhaf geldi ama yorumlar gayet güzeldi, yazın terletmiyor, kışın sıcak tutuyor diye. Ne yazık ki Türkiye' de satışı yokmuş, bulamadık. Terlemekten kaçamıyoruz yani. Molalar bu yüzden epey uzun olmak zorunda kaldı. Zira, önce sucuk gibi ıslanmış bebelerin üzerini değiştirmek gerekiyor. Arka koltukta iki tane bebek koltuğu olduğu için arabadan çıkmadan bunu yapabilmek çok da kolay olmuyor. Giderken durduğumuz tesise koşa koşa girip içerde değiştirdim, dönerken ön koltukta. Epey meşakkatli olduğunu söyleyebilirim.  
Araba buzdolabı aldık, içine sütleri, mamaları, suları falan koyduk yolda çok işimize yaradı.
Gelelim Antalya' ya. Hava çok rüzgarlı, deniz çok dalgalı olduğundan minnoşlara aldığımız simitleri doğru düzgün hiç kullanamadık. Bebeler kucağımızda denize girdik çıktık genellikle. Buna rağmen, dalga bizi devirecek diye çok tedirgindim. Ama benim su kuşları maşallah denize bayıldılar. Lara' daki Zuga Beach' ten çok memnun kaldık. Tesiste üzeri hasırla kaplı güneş ışınlarından koruyan çok güzel ve rahat çardaklar var. Şezlong yerine çift kişilik yatak ebatında üzerinde süngerden yatağı olan standlar koymuşlar, gelen müşteriye hemen lastikli temiz havlu çarşaf takıyorlar, kocaman yastıklar vs.Yayılabildiğiniz kadar yayılıyorsunuz.



 Gittiğimiz plajda kendimiz gibi ikizler bulduk :)) Yanyana oturtunca zibidileri çok güzel görüntüler çıktı ortaya. Diğer minnoşların isimleri Mert ve Emir' di yanılmıyorsam. Nasıl da şaşkın şaşkın bizimkilere bakıyorlar :)





Tüm önlemlerimize rağmen, inanılmaz isilik oldular. Hiçbirşey fayda etmedi gül suyu vs. işe yaramadı yani. Ve çok ilginç bir şekilde sinek ısırığı gibi iri iri isilik oldular. Hiç böylesini görmemiştim. Acildeki doktorun verdiği merhem işe yaradı bir miktar ama ancak Ankara' ya döndükten birkaç gün sonra geçti tamamen isilikleri.



Fakat, kesinlikle çok mutlulardı tatilde. Sere serpe yer yataklarında yattılar, üzerlerinde sadece bezle rahat rahat dolaştılar, sürekli suyla haşır neşirlerdi. Benim için çok yorucu olsa da kesinlikle onlar için değerdi.  

11 Ağustos 2011 Perşembe

SAÇLAR GİTTİ

Aslında önce tatil yazısı yazmam gerekiyor. Ama tatili yazmak uzun süreceği için nisbeten daha kısa olan traş yazısı yazmaya karar verdim. Tatil yazısı daha sonra...
Saçlar kesilsin mi kesilmesin mi tartışmaları arasında yaz sıcakları yüzünden nihayet kestirme kararı aldık. Ben aslında erkek bebeklerde uzun saçı çok seviyorum ama artık minnoşlarım gözlerine giren saçlardan rahatsız oldukları, Alper beyimiz yakaladığı saçı ( genellikle de Yiğit' in saçı )sonuna kadar çekme eğiliminde olduğu için kestirelim bari dedik. Bu karara vardıktan sonra da acaba sıfıra mı vurdursak, yoksa sadece toplatsak mı tartışması başladı. Şu 'gür çıksın' arzusu insanı ister istemez sıfıra vurdurma noktasına getiriyor ama ben yine de ilk traş olacağı için kıyamadım. Karar verildi, sadece toplatılacak ve kısaltılacak.
Bu sefer de nerede yaptıracağız sorusu güne hatta günlere damgasını vurdu. Bir iki gün araştırma yapıldı. Bütün oklar e-bebek' i gösterince, telefonla aranıp bilgi alındı. Tek atraksiyonun bebeklerin bir araba içerisine oturtularak traşının yapılması olduğu, kuaförün oranın kadrolu bebek kuaförü olmadığı, dışarıdan çağrıldığı öğrenilince babamız kendi kuaförünü eve çağırmaya karar verdi ve isabet de etti. Buyrun bundan sonrasını resimler anlatsın : )))

Önce YİĞİT


VE ALPER



    VE SON DURUM