Bu Blogda Ara

15 Kasım 2011 Salı

LEİLEO ZEYNEP'LE RÖPORTAJIM :)))

 
Leileo yani Zeynep' in bloğunu biliyor musunuz bilmiyorum. Zeynep, anne olmadan anne sütüne gönül vermiş, hamileler ve emziren anneler için nasıl daha kullanışlı, şık ve rahat ürünler yapabilirim sorusuna cevap arayıp bulan, bebişlerimiz için de  %100 organik kıyafet seçeneğini önümüze seren LEILEO BUTİK'in annesi.
Göğüs hizasına denk gelen 23'er cm'lik açılabilir gizli bölmeleriyle emzirme kıyafetlerinin tasarımları o kadar çok hoşuma gitti ki emziremediğim halde, almamak için kendimi zor tuttum. Hatta üçüncü için alıp kenara koysam mı diye bile düşündüm :)

Tasarımları ile kendinden sıkça söz ettiren Zeynep, yaptığı başka bir işle de alkışları haketti. Benim çok sevdiğim bir söz var bilenlen bilir : 'Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar '
Emziren annelerle röportajlar yaparak onların deneyimlerinden herkesin yararlanmasını, damdan düşenin halinden damdan düşenin anlamasını sağlıyor  Leileo Zeynep.
Bugünün konuğu da benim. Adres aşağıda :
Tıklayın ve okuyun

1 Kasım 2011 Salı

KESİNLİKLE BU KADAR KOLAY DEĞİL

Yok ya bu kadar kolay değil.
Emzirememeye takmış bir anne olarak minnoşlarımın anne sütü alma dönemleri gerilerde kalmış olmasına rağmen, gördüğünüz gibi hala bu konuya takık bir haldeyim. Çok içimde kalmış gerçekten demek ki.
Bu videodaki kadar kolay değil ya kesinlikle, ya da ben çok beceriksizim. Ne kadar rahat emziriyor değil mi ? Sağma makinasından gelen yapay bir gürültü yok, sterilizasyonla uğraşmak yok. Oh gel keyfim gel. 
Şeytan diyor bu sefer pes etmeyecem, canımı dişime takıp sonuna kadar emzirmek için direnecem, doğur bi ikiz daha doya doya emzir :) 

13 Ekim 2011 Perşembe

BLOĞUM 1 YAŞINDA

11 Ekim 2011, Bloğum 1 Yaşında !!!
Önceleri sıkı bir internet canavarı olarak sadece okur düzeyinde blog aleminde takılırken ve aslında içimden minnoşlarıma bir blog oluşturma hayalleri geçerken fiiliyata geçmem Canselciğim sayesinde oldu. Kuzey' imin bloğu benim de blog alemine girmemem vesile oldu. Buradan her ikinize de teşekkürü bir borç bilirim canlarım. 
1 sene ne kadar çabuk geçmiş.
" Rahmetli anneannesinin sarı papatyası, annesinin babasının küçük prensesi, kardeşinin ablişkosu, eşinin hatunu, rafığı, sarısı, Cansel' in Nihoş'u, arkadaşlarının can arkadaşı ve şimdi küçük mucizeleri Yiğit ve Alper' in annesi. Yeni rolümle bundan sonraki rolüme kadar karşınızdayım. İyi seyirler..." diyerek başladım söze ve arkası geldi, gelmeye de devam edecek inşallah.
Ziyaretleriyle bloğumu şereflendiren, yorumlarıyla gönlümü şenlendiren tüm blogdaşlarım iyi ki varsınız, benimle kalmaya devam edin.

İLK SÖZCÜK DEĞİL AMA İLK BİLİNÇLİ ANNE :)



Oğluşum Alper ilk bilinçli 'anne' sini dün akşam ( 16,5 aylık ) yaya, yaya, üstüne bastıra bastıra, ağzı kulaklarında defalarca söyledi ve ben tabi ki mest, içimin yağları eridi. 
Ben ' ANNNNEEEMMM' dedikçe Alper' im ' ANNEE ' diye karşılık verdi ve bütün gece durup durup anne dedirttim kendime. Biraz deli miyim ne ? Sanki bundan sonra başka birşeyle hitap edecek çocuk bana. Ama aylardır duyduğum baba, mama ve dede' lerden sonra gına gelmişti bana.
Hem baba, dede, mama gibi tekrarlayan heceleri kullanmış olmaları bilinçli olarak babaya baba, dedeye dede dedikleri anlamına gelmiyor ki ( serde biraz kıskançlık mı var ne :)) 
Ama bana resmen, gözümün içine bakarak ' Anne ' dedi, üstelik tekrarlayan hece de değil, ne kadar zor aslında söylemesi ( gülmeyin, dalga da geçmeyin siz hiç bebek olmadınız mı? baba, dede ile anne demek arasındaki büyük uçurumu farketmemiş olamazsınız )
Canancığım ilk bilinçli anne diyişini anlatmıştı Barış'ımın, gözlerinin içi ışıldayarak, sesi cıvıldayarak anlatışı dün gibi kulaklarımda. Gerçekten insan kendini ne kadar eşsiz, bulunmaz, kutsal bir varlık gibi hissediyormuş meğer.
Ben anneyim, hem de dünya için sıradan, benim için bütün dünya olan iki küçük meleğin annesi ( bunu da Görkemciğimden çaldım, telif istersen hakkındır şekerim )  

29 Eylül 2011 Perşembe

ANNE SÜTÜ - BU KADAR DOĞALLIK BANA FAZLA :)

 
Daha önce yazacaktım ama fırsat bulamadım bir türlü. Minnoşların 15 aylık olmaları itibariyle süt sağma olayını tamamen bıraktım. Bilenler bilir, bebeklerini emzirememekten muzdarip bendeniz 15 ay boyunca bilfiil, 1 yaşına kadar günde 8 seferden 15' er dakika, 1 yaşından sonra yavaş yavaş sağma sayılarını azaltmak suretiyle, 14. aydan sonra günde sadece iki kez bir akşam, bir sabah şeklinde sağma maceramı sürdürdüm ve 15. ay itabariyle ramazan bayramı için Antalya' ya giderken sağma makinamı yanıma almayarak bu işi noktaladım. Makina ile vedalaşmam, onu emekliye ayırmam oldukça zor oldu. E kolay mı bunca zamandır emeği geçti bana. Kah severek ( sütüm bol geldiği zamanlarda ), kah küfrederek ( göğüs uçlarım yaralar olduğunda, kan sağdığım zamanlarda ) az mı zaman geçirdim kendisiyle. Hatta emeklilik sebebiyle kendisine kıdem tazminatı ödesem yeridir yani :)) Hizmetlerinden ziyadesiyle memnun kaldım.    
Fakat şunu da itiraf etmem lazım, gerçekten çok sıkılmışım sağma işinden. Üzerimden büyük bir yük kalktı. Sütüm azalmasa daha ne kadar sürdürürdüm bilmiyorum. Azaldığı için bırakmam daha kolay oldu. 
Bu arada tam da sağma işlemini bıraktığım günlerde, internette ilginç bir yazıya denk geldim. 
Moğol güreşçilerinin en iyileri en az altı yıl anne sütü emmişler. 9 yaşına kadar emen bile varmış.

 
Bilirsiniz ülkemizde emzirme olayı genellikle gizli saklı, yanlızken veya toplum içinde olmakla beraber emzirme önlüğü veya muadili birşey kullanılarak örtünmek suretiyle yapılan bir şeydir. Bu konudaki görüşünüz ne bilmiyorum ama açıkçası ben de böyle olması gerektiğini düşünüyorum. Memelerimi kimsenin görmesine gerek olmadığı gibi, ben de kimsenin memesini görmek zorunda değilim. Bu işlem anne ile çocuğu arasında geçen mucizevi bir olay ve gözlerden uzak sadece ikisinin arasında yaşanması bana daha doğru geliyor. Böyle düşünmemde yetitiriliş tarzının, örf ve adetlerin de yeri yadsınamaz tabi ki. Tamam bu çok doğal bir olay, emzirmek gibi kutsal bir görevi ifa eden annenin memesini gören kişinin başka hissiyatlara dalmasını benim de kesinlikle aklım almaz ve bunu kabullenmem söz konusu dahi olamaz, tamam, emzirme reformuna ben de canı yürekten destek veriyorum, anne sütü çok çok önemli ama ben bu kutsal hadisenin gözlerden uzak yaşanmasından yanayım. 
Neticede Türk toplumu bu işi pek öyle ortalıklarda yapmaz ve emzirildiği zamanlara dair hatıraları da bulunmamaktadır. Ama moğollar öyle miymiş bakın ? Düşünsenize 6 yaşına kadar emen çocuk kesinlikle belli bir yaştan sonraki emzirilme dönemini net olarak hatırlar. Emzirme hadisesinin yapılma şekli bir yana bu 6 yaşa kadar emzirme olayı bana çok da ters gelmedi. Neticede sütünü 15 ay bouynca makina yardımı ile çıkaran, emzirme hasreti ile yanıp tutuşan, sırf emzirirken yaşanan o hazzı, o bağlılık duygusunu hissedebilmek için üçüncü çocuğu yapmayı düşünen bendeniz emen çocuğu yakalarsam 6 yaşına kadar da emziririm 16 yaşına kadar da sanırım. Saçmalama demeyin insan kendinde olmayanı istermiş ya, minnoşlarım beni emzik yerine koysalardı, yatıp kalkıp emselerdi ( ki bunu yaşayan arkadaşlarımdan aslında bunun da çok zor olduğunu duyuyorum ) belki bu hissiyatta olmayacaktım, bıkmış olacaktım ama şu andaki hissiyatım böyle işte ne yapayım :)
Moğollara devam edelim : 
Okuduğum yazıda Moğolların asla tamamen sütten kesilmedikleri yazıyordu. Eğer bir kadının memeleri sütle doluysa ve bebeği yakınlarda değilse, gayet doğal bir şekilde aile fertlerinden birine, hangi yaştan veya cinsiyetten olursa olsun, emmek isteyip istemediklerini soruyormuş. Kadınlar genellikle kocaları için bir tas süt sağarlar veya isteyen içsin diye sağdıkları sütü buzdolabına bırakırlarmış.Hatta işyerinde sağıp bütünü buzdolabına koyan bir kadın, akşam şişenin yarısının boşaldığını görmüş, hayır hayır dökülme falan değil, işlerindekilerden biri içmiş sütü.
Yok arkadaşlar bu kadarı da bana fazla, her ülkenin kültürü kendine, ben almayayım, alana da mani olmayayım. 
Yazının tamamını okumak isteyenler : 
http://damara-cocuk.com/breastfeeds

 

16 Eylül 2011 Cuma

NURTURİA SOBESİ



Kitubi Damla ve İçimi Isıtan Ayaz Burcu' nun genel mimini hemen üstüme alındım ve yanıtlıyorum.

Nurturia'da
aradığım her soruya cevap bulmayı ve deneyimlerimi paylaşmayı ve bu şekilde birilerine faydamın dokunduğunu hissetmeyi, Türkiye' deki tek ikiz annesi olmadığımı, Türkiye' deki tek erkek annesi olmadığımı farketmeyi, paylaşılan deneyimler sayesinde bilgi sahibi olmayı, anlatılanlardan ilham almayı, yeni şeyler öğrenmeyi, yardıma ihtiyacı olanlara ulaşmayı, zararsız dedikodu yapmayı, dertleşmeyi SEVİYORUM.

polemik yaratanları, fitne fesat sokmaya çalışanları, hastalık haberlerini SEVMİYORUM.

OLMASAYDI paylaşılmayı bekleyen onca bilgi, tecrübe yerlerini bulamayacaktı, ihtiyaç sahipleri ile ihtiyaça cevap verebilenler, soranlarla cevap verenler birbirleri ile karşılaşamayacaktı, işte sıkıldığım zamanlar lüzumsuz sitelerde dolaşmak zorunda kalacaktım.

her soruya bir cevap, her resme bir yorum, her ağlayana dayanacak bir omuz, her gülene katılacak bir kahkaha VAR.

bekar veya çocuksuzlar ( neticede bir çocuklu ailelerin platformu) YOK. ( var mı acaba, hiç dikkatimi çekmedi )

...KEŞKE daha önce keşfetseydim, özellikle hamileyken.

Bu mimi isteyen herkese gönderiyorum

25 Ağustos 2011 Perşembe

15.AY

Minnoşlara aldığım piyanodan ve minnoşların piyanoya olan ilgi ve alakalarından bahsetmek istiyorum. Alışveriş sitesi Paramini' den minyatür bir piyano aldım. Piyano ile olan münasebetlerini görünce siz de hak vereceksiniz, ikisinin de farklı karakterde olduklarına işte bir örnek daha :
                                                                            
Önce Alper

Şimdi Yiğit



Alper' in bütün gücüyle ve iki eliyle tuşlara saldırışına bir bakın, sonra da Yiğit' in küçücük incecik parmaklarıyla kibarca tuşlara dokunuşuna... Büyüdüklerinde nasıl karakterde olacaklarını çok merak ediyorum. 
Maalesef son hastalığımız ( her ikisi de önce ishal, sonra ateş, sonra balgamlı öksürük ve göğüste hırıltı şeklinde seyreden bir hastalığa yakalandılar ama çok şükür iyileştiler şimdi ) ve tatil sebebiyle çok fazla kilo vermişiz. O yüzden vitamin ve mineral takviyesi için minadex şurup başladık.  Kilo aldıran mamalardan ( pediasure vs ) versem mi diye düşündüm ama içerisinde sentetik olan hiçbirşey vermek istemediğim için vazgeçtim. 

İLK TATİL

Tatilden döneli neredeyse 1 ay olacak anca yazabiliyorum. Minnoşlarla başbaşa otel tatili yapmaya cesaret edemediğimiz için kayınvalidelerin yanına Antalya' ya gittik. Yol ayrı bir hikaye aslında ama burada kısaca anlatayım.
İki araba koltuğunun arasına zorla sığarak bütün yolculuğu orada tamamladım. Yanıma çocukları oyalamak için oyuncaklar, kitaplar ve dergiler almıştım. Bir tanesiyle oyalanma süreleri maksimum 10 dakika. Üstelik bunların hepsi daha önce görmedikleri veya az gördükleri oyuncak ve kitaplardı. Yine de kısa kısa da olsa oyalanmalarını sağladı.
Oyalanma diyince buradan sevgili fotoğrafçımız Muzaffer BÜYÜKKARAGÖZ' e tekrar teşekkürlerimi ve minnetlerimi gönderiyorum. Zira, hazırlamış olduğu slayt gösterisi büyük kurtarıcımız oldu.

Yol boyunca döndürüp döndürüp bunu seyrettik. Bittikçe tekrar başlatmamızı istediler. Antalya' ya varana kadar herhalde yaklaşık 100 kez dinleyip seyretmişizdir artık kusacaktık anne-baba olarak. 
Koltuklar çok terletiyor hepinizin malumu. Satıcıların terletmeyen kumaş bu teranelerinin hepsi hikaye. Öyle bi kumaş yok. Ama mothercare' de satılan işlenmiş koyun postu gibi bişey olduğunu duydum. Çok tuhaf geldi ama yorumlar gayet güzeldi, yazın terletmiyor, kışın sıcak tutuyor diye. Ne yazık ki Türkiye' de satışı yokmuş, bulamadık. Terlemekten kaçamıyoruz yani. Molalar bu yüzden epey uzun olmak zorunda kaldı. Zira, önce sucuk gibi ıslanmış bebelerin üzerini değiştirmek gerekiyor. Arka koltukta iki tane bebek koltuğu olduğu için arabadan çıkmadan bunu yapabilmek çok da kolay olmuyor. Giderken durduğumuz tesise koşa koşa girip içerde değiştirdim, dönerken ön koltukta. Epey meşakkatli olduğunu söyleyebilirim.  
Araba buzdolabı aldık, içine sütleri, mamaları, suları falan koyduk yolda çok işimize yaradı.
Gelelim Antalya' ya. Hava çok rüzgarlı, deniz çok dalgalı olduğundan minnoşlara aldığımız simitleri doğru düzgün hiç kullanamadık. Bebeler kucağımızda denize girdik çıktık genellikle. Buna rağmen, dalga bizi devirecek diye çok tedirgindim. Ama benim su kuşları maşallah denize bayıldılar. Lara' daki Zuga Beach' ten çok memnun kaldık. Tesiste üzeri hasırla kaplı güneş ışınlarından koruyan çok güzel ve rahat çardaklar var. Şezlong yerine çift kişilik yatak ebatında üzerinde süngerden yatağı olan standlar koymuşlar, gelen müşteriye hemen lastikli temiz havlu çarşaf takıyorlar, kocaman yastıklar vs.Yayılabildiğiniz kadar yayılıyorsunuz.



 Gittiğimiz plajda kendimiz gibi ikizler bulduk :)) Yanyana oturtunca zibidileri çok güzel görüntüler çıktı ortaya. Diğer minnoşların isimleri Mert ve Emir' di yanılmıyorsam. Nasıl da şaşkın şaşkın bizimkilere bakıyorlar :)





Tüm önlemlerimize rağmen, inanılmaz isilik oldular. Hiçbirşey fayda etmedi gül suyu vs. işe yaramadı yani. Ve çok ilginç bir şekilde sinek ısırığı gibi iri iri isilik oldular. Hiç böylesini görmemiştim. Acildeki doktorun verdiği merhem işe yaradı bir miktar ama ancak Ankara' ya döndükten birkaç gün sonra geçti tamamen isilikleri.



Fakat, kesinlikle çok mutlulardı tatilde. Sere serpe yer yataklarında yattılar, üzerlerinde sadece bezle rahat rahat dolaştılar, sürekli suyla haşır neşirlerdi. Benim için çok yorucu olsa da kesinlikle onlar için değerdi.  

11 Ağustos 2011 Perşembe

SAÇLAR GİTTİ

Aslında önce tatil yazısı yazmam gerekiyor. Ama tatili yazmak uzun süreceği için nisbeten daha kısa olan traş yazısı yazmaya karar verdim. Tatil yazısı daha sonra...
Saçlar kesilsin mi kesilmesin mi tartışmaları arasında yaz sıcakları yüzünden nihayet kestirme kararı aldık. Ben aslında erkek bebeklerde uzun saçı çok seviyorum ama artık minnoşlarım gözlerine giren saçlardan rahatsız oldukları, Alper beyimiz yakaladığı saçı ( genellikle de Yiğit' in saçı )sonuna kadar çekme eğiliminde olduğu için kestirelim bari dedik. Bu karara vardıktan sonra da acaba sıfıra mı vurdursak, yoksa sadece toplatsak mı tartışması başladı. Şu 'gür çıksın' arzusu insanı ister istemez sıfıra vurdurma noktasına getiriyor ama ben yine de ilk traş olacağı için kıyamadım. Karar verildi, sadece toplatılacak ve kısaltılacak.
Bu sefer de nerede yaptıracağız sorusu güne hatta günlere damgasını vurdu. Bir iki gün araştırma yapıldı. Bütün oklar e-bebek' i gösterince, telefonla aranıp bilgi alındı. Tek atraksiyonun bebeklerin bir araba içerisine oturtularak traşının yapılması olduğu, kuaförün oranın kadrolu bebek kuaförü olmadığı, dışarıdan çağrıldığı öğrenilince babamız kendi kuaförünü eve çağırmaya karar verdi ve isabet de etti. Buyrun bundan sonrasını resimler anlatsın : )))

Önce YİĞİT


VE ALPER



    VE SON DURUM



8 Temmuz 2011 Cuma

MİNNOŞLAR 13 AY İTİBARİYLE NELER YAPABİLİYOR ?

Önce Alper,
Ayak nerde oğlum dediğimizde o dolma ayağını kaldırıp bize gösteriyor hatta artık günde 100 kez sorduğumuz için alın işte yeter ya diyip gözümüze sokarcasına yapıyor bu hareketi ve her seferinde o dolma ayağı gidip ısırıyorum.
Tempolu ne duyarsa duysun eller havaya ... Eeeee  anasının oğlu :)
Tempolu havalarda aynı zamanda ileri geri sallanıyor.
Eline aldığı dergi, kitap, gazete vs. yi sanki çok ilgisini çeken bir makale okuyormuş havasında dikkatli dikkatli inceliyor, sayfaları yavaş yavaş çeviriyor. ( Yiğit' in müdahalelerinden korunabildiği kadarıyla. Evet bir de böyle bir sorunumuz var. Yiğit Alper' in elinde ne görürse kendi elindekini bırakıp anında ona saldırıyor. Alper' in elinden alınca görevi sona eriyor. Zira, o kadar hırsla ve efor sarfederek aldığı nesneyi anında Alper' den uzağa bir tarafa fırlatıyor ve öncesinde meşgul olduğu kendi elindeki nesneye geri dönüyor. Bu hareketleri yaparken yüzünde en ufak bir mimik yok ama, gayet sakin ve normal bir şey yapıyormuş havasında. Doktorumuz bunun kıskınçlık belirtisi olduğunu söyledi. )
Bir asıldı mı saçımdan 50 tel koparabiliyor, yakında kel kalacağım. 
Alkış ve gel gel yapabiliyor.
Sinirlendiğinde çığlıkları ile ortalığı inletebiliyor.
Bu aralar inanılmaz bir erik hastası, elinden alınınca çok sinirleniyor kendi yemeli, etrafı batıra batıra ağzını şapırdata şapırdata erik yiyor. 
Çok cesur, herşeye dokunmak, herşeyi ellemek, herşeyi incelemek için yanıp tutuşuyor. İnanılmaz bir merakı var.
Sırada Yiğit,
Vah başıma gelenler diyoruz başını iki elinin arasına alıp elleriyle kafasını dövüyor ve gülmekten bizi yerlere seriyor. Sanırım Hatice abla öğretti bunu. 
topu ver dediğimizde etrafındaki onlarca toptan her defasında aynı sarı sünger bob resimli topu alıp elimize veriyor. Demek ki diğerleri Yiğit' in nazarında top değil. 
Ağzın nerde dediğimizde işaret parmağını sırıtarak ağzının içine sokuyor. 
İstediği kişi tarafından kucağa alınmadığında dudaklarını büzerek ağlama numaraları yapıyor ve bizi bitiriyor.
Poposunun üstünde hedeflediği istikamete şimdilik yavaş ama emin adımlarla ( pardon popolarla ) ilerliyor.
Yüzüstü yatışta bir türlü kendisine emekleme pozisyonu aldıramasak da geri geri gitme potansiyeli süper !
Ayakta birilerinden bi yerlerden tutunarak çok güzel duruyor. Hatta son zamanlarda deli gibi yürütülmek istiyor, oturtulduğunda çok sinirleniyor.
Alkış ve bay bay, tel sarar yapabiliyor.
Israrla ve ısrarla yüz üstü uyuyor. 
İnanılmaz temkinli, yavaş yavaş dokunuyor, bir dokunup hemen elini çekiyor, ne olduğunu anlamadan asla bodoslama dalmıyor hiçbir şeye. 
ikisi de dışarı çıkmaktan, banyo yapmaktan inanılmaz keyif alıyorlar. Giydirilirken çok sinirleniyor ve bağırıyorlar. Uykularını almışlarsa yatakta sakince kendi kendilerine konuşuyorlar, gülüyorlar, bir süre sonra küçük bir ben uyandım sesi çıkarıyorlar, gelen giden olmazsa nerdesiniz be çığlığını koyuveriyorlar. Akşam eve geliş saatimizi biliyorlar, gecikirsek mızırdanmaya başlıyorlar. 
Aklıma gelenler şimdilik bunlar. İkiz bile olsalar ne kadar farklılar değil mi ?  

27 Haziran 2011 Pazartesi

HEDİK-DİŞ BULGURU-DİŞ BUĞDAYI-DİŞ KÖLLESİ-DİŞ PARTİSİ


Parti sezonumuzu böylece kapatmış olduk. :)) Aslında bir de adım çöreği varmış ama artık onu yapacak halim kalmadı. Hem bizde böyle bir adet yok zaten.
Gelelim partiye :
Menü :
Patates salatası,
Pişi,
Sigara böreği,
Krem şantili kurabiye,
Tarçınlı,cevizli,üzümlü kurabiye,
Yoğurt tatlısı,
Bonnyfood'dan çikolatalı meyve sepeti,

Diş pastamız,

Miniklere adam kurabiyeleri,

Ve tabii ki diş buğdayı ( hedik )ve süslemeleri.
Diş buğdayını sadece buğday ve nohut olarak hazırladık. İçerisine katılacak malzemelerin hepsini ( ceviz, fındık, badem, leblebi şekeri, sarı leblebi, kuru üzüm, bonibon şekerleme ) ayrı ayrı servis yaptık. İsteyen istediğinden ilave etti.


Meslek seçme seronomisi ise gayet heyecanlı tantanalıydı. O kadar ki tantanamızdan minnoşlarım korkup ağladılar.

Alper kumbarayı, Yiğit ise tansiyon aletini aldı. Banka sahibi ve doktor tahmininin yanı sıra, veznedar ve hasta bakıcı tahmini de oldu misafirlerden. Ben bu olaya çok inanmadım ama neticede hemen önlerindeki nesneyi aldılar. Şaka bir yana, mutlu olacakları mesleği seçsinler yeterli tabii ki. :))
Minik misafirlerimize yine küçük hediyelerimiz oldu.
Ayrıca çekilişle misafirlerimizden birine diş albümü hediye ettik.Şanslı kişi kankamız Barış kuzusu oldu.
Çocuğunuzun dökülen dişlerini hatıra olarak saklayabileceğiniz bir ürün bu.Şeffak bir koruma kılıfı var. Ön kapaktaki fotoğrafı çıkararak, yerine albüm sahibinin fotoğrafını yapıştırabiliyorsunuz.Çocuğunuzun dökülen süt dişlerini, her bir diş için ayrılmış özel bölümlere yerleştiriyorsunuz. Her dişin yeri sol taraftaki şemada ve haznelerin içinde belirtiliyor. Albümde 20 ayrı saklama haznesi bulunuyor. Diş haznelerinin üzerindeki şeffaf kapağı sağa veya sola çevirerek ilgili hazneye süt dişini yerleştirebilirsiniz. Dişlerin düşmemesi için kapaktaki deliği ok işaretinin bulunduğu haznelerden birinin üzerine getirmeniz yeterli.Her bir dişin dökülme tarihlerini ilgili bölümlere yazabilirsiniz.

22 Haziran 2011 Çarşamba

BABALAR GÜNÜ

Her ne kadar ilk olmasa da aslında ilk babalar günümüzü kutladık sayılır. Geçen sene tam babalar gününde 20 Haziran' da Yiğit' i hastanede bırakarak Alper' le eve döndüğümüzden buruktuk ve açıkçası babalar gününün farkına varamamıştık. 
Bu sene hem babamız, hem dedemizle birlikte kutlama yaptık. İkisinden de bahsetmeden geçemeyeceğim.
Babacığımın babalar günü daha bi özeldi bu sefer. Minnoşlar kucağındaydı çünkü. Beni ve kardeşimi ne kadar çok sevdiğini gayet iyi biliyorum ama kendi yavrularına çok da gösteremediği ( belki de o zamanlar hayat koşturmacasından baba olduğunun tam olarak farkına varamadığı için ) bakımı, yardımı gösteriyor şimdi torunlarına babacağım.  Uyutuyor, yemek yediriyor, sütlerini içiriyor, onlarla oynuyor ve gözlerinden mutluluk fışkırıyor canım babamın. En küçük hastalıklarında bizimle birlikte dertleniyor, endişeleniyor bir taraftan da bize moral vermeye çalışıyor.Canım babam bir kere daha babalar günün kutlu olsun, seni çok seviyorum.
 

Cesur yüreklerimin babası kocaman güzel yürekli kocişimi ise ağlattım babalar gününde, o her ne kadar ağlamadığını iddia etse de gözyaşlarını silerken farkettim ben. Benden kaçmaz :)))Açıkçası ilk seyrettiğimde ben de ağladım. Sipariş ederken bu kadar güzel olacağını tahmin etmemiştim klibimizin. Sevgili fotoğrafçımız Muzaffer Büyükkaragöz sağolsun beni kırmadı ve hazırladı klibimizi Ellerine sağlık.  


Bir de minnoşlarıma ve babamıza t-shirt yaptırdım tish-o' dan. Oğluşlarımın t-shirtleri biraz büyük olmuştu ama yine de çok güzeldi ve çok ilgilerini çekti. Bir resme bakıyorlar, bir babaya bakıyorlar, resmi işaret edip kendi dillerinde konuşuyorlar.

Bir yerlerde " bir babanın çocuğuna vereceği en güzel hediye, çocuğunun annesini sevmesidir." diye bir yazı gördüm. Ne kadar da güzel ve doğru bir tesbit. İşte tam da bu yüzden o kadar eminim size mükemmel bir baba olacağının. Onun varlığı tıpkı şimdi benim hayatımı ışıttığı ve ruhuma kalbime huzur ve güven verdiği gibi, sizi de ışıtacak, yol gösterecek, güven verecek. İyi ki babamızsın diyeceksiniz çok iyi biliyorum.  

14 Haziran 2011 Salı

İLK DOĞUMGÜNÜMÜZ - PART 2

Evveettt, geldik arkadaşlarla kutlanan ikinci doğumgününe. Bu kutlama biraz daha atraksiyonlu oldu. İlk olarak parti konseptimizi uğur böceği olarak belirledim. Onlar benim uğur böceklerim.:)

Süslemelere uğur böceği konseptli ilaveler yaptık haliyle. Bu arada sokak kapımıza astığımız "parti burada" afişimizin resmini çekmeyi unutmuşum şimdi farkettim.
 Üzerinde uğur böceği minnoşlarımın resimleri olan davetiyeler hazırlattım ve netten herkese gönderdiğim gibi , hatıra olsun diye baskı olarak da herkese verdim.
Yine konseptimize uygun olarak üzerinde uğur böcekleri olan buzdolabı magnetleri hazırlattım.


Bu magnetleri misafirlerimize dağıtılmak üzere yine uğur böceği şeklinde aşağıdaki masa üstü kağıt tutucusuna sıkıştırdım. 


Kayınvalidemin el emeği olan banyo liflerini gelen arkadaşlarımıza çocuklarının çeyizine kaldırmak üzere hediye ettik :)

Minik misafirlerimize küçük hediyeler hazırladım. Erkeklere araba, hanımlara takı seti :)) hepsine uğurböcekli içinde minnoşlarımdan teşekkür notu olan boyama kitabı ve balonlar hediye ettik.


Annelerine çanta askısı, ( Bu arada bu çanta askısı baya geyik konusu oldu, kimse bilmiyormuş ne işe yaradığını, ne olduğunu anlamaya çalıştılar uzun bir süre, uygulamalı olarak anlattım tabii :))

Bütün hediyelerimizi minik çantalarda dağıttık.Bu çantaları da Tunalı'da bir pasajdan aldım.
Küçük bir çekiliş yaptık ve aşağıdaki resimde görünen uğurböcekli konseptimize uygun şemsiyeyi çekiliş talihlilerimiz iki kardeş Adoşumuz ve Ceren' imize hediye ettik.
Gelelim menümüze,
Ispanaklı, peynirli ve kıymalı kol böreği
Mercimek köfte
Kek 
Domates böreği
Cevizli poğaça
Zeytinyağlı yaprak sarma
Zeytinyağlı kuru biber dolması
İrmik tatlısı
Tarhana tatlısı
Uğur böcekli kurabiyeler ve tabi ki uğur böcekli pastamız

Kurabiyelerimiz ve pastamız www.sibelintarifdefteri.blogspot.com' dan.
 
Gerek görünümü, gerek lezzeti harikaydı. Misafirlerimiz bayıldılar. İkişer tabak yiyenler oldu. Görüntüsüne internette gördüğüm ilk dakikada vurulmuştum ve doğum günü konseptimi uğur böceği yapmama sebep olan birbirine bakan bu şirin iki uğur böceğidir zaten :)) Tadı nasıl olur diye endişelerim vardı ama inanılmaz lezzetliydi. Kendisi de bir ikiz annesi olan Sibel Hanım' ın bir kez daha ellerine sağlık.Ayrıntılara bakar mısınız? Ne kadar özenilmiş. Mumlukların bile uğur böceği şeklinde oluşuna bayıldım.

Veeee biz 

Gelen ve bizi yanlız bırakmayan tüm arkadaşlarımıza ve getirdikleri hediyelere çok çok teşekkür ederiz