Bu Blogda Ara

22 Mayıs 2011 Pazar

TAM 365 GÜN ÖNCE BUGÜN


Soldaki resimde hastanedeyiz, küvezde çekilmiş fotolarını bulamadım minnoşların. Bu resim, tahminen doğumdan 2-3 hafta sonra, ziyarete gittiğimiz zamanlar kısa süreliğine kucağımıza verdikleri anlardan biri.











  

Sağdaki resim de, doğumdan bir ay sonra, Alper eve geldikten 5, Yiğit eve geldikten 3 gün sonrası.












Ve bu kadar büyüyeceklerini hayal bile edemediğim mucizelerimin 1 sene sonraki halleri :


RABBİM SANA ŞÜKÜRLER OLSUN.






Bugün çok duygusalım. Gözyaşlarım göz pınarlarıma yapışmış bekliyor, her an bağımsızlıklarını ilan edip aşağılara süzülebilirler. Dile kolay tam 365 gün ! 
365 gün önce bugün, 29+6 haftalık bir hamile olarak son zamanlardaki şişlik, ödem, ağırlaşma şikayetlerim devam ederken yarın küçük mucizelerimi kucağıma alacağım ( pardon benden ayrılıp küveze konacakları ) aklıma dahi gelmezdi. Her zamanki gibi bir gündü işte, geri sayım devam ediyordu. 
365 gün önce bugün, aklımda, araştırmaktan bir türlü karar veremediğim bebek şekerleri ve kapı süsünün ne olacağı düşüncesi,
365 gün önce bugün, iç ses : " bu hafta hastane çantamı hazırlarım artık "
365 gün önce bugün, hala işe gelip giden ve çalışan bana ait iç ses : " bir kaç hafta sonra artık evde kalmaya başlarım ve eksiklerimi tamamlarım nasıl olsa "
365 gün önce bugün, hala içimde normal doğum yapmaya dair bir istek ve doktorumu buna ikna edebileceğime dair bir inanç,
365 gün önce bugün, normal doğum yapamazsam bile epiduralli sezeryan yaparım boşver diyişim, önemli olan o ana, minnoşlarımın doğuşuna şahit olmak, onlarla göz göze gelmek, kokularını içime çekmek şeklinde kafamda dolanan düşünceler, dilime dolanan sözcükler,
365 gün önce bugün, hayalimde, ikisini de getirip yanağıma değdiren hemşirenin gülümseyişi, minnoşlarımın benim gözyaşlarımdan ıslanan yanakları,
365 gün önce bugün, iç ses : " insan anne olmaya ne zaman hazır hisseder acaba kendini, sanki ben daha hazır değil miyim ne ? "
Sen misin kendini hazır hissetmeyen, minnoşlarım biz hazırız bile çoktan dediler ve içerden çıkmaya karar verdiler.
Ne hastane çantam hazırdı, ne bebek şekerim, ne kapı süsüm, ne de ben kendim.
Ne kocam hazırdı, ne " Dün gece doğum gerçekleşti hastanedeyiz " diye sabahın köründe verilen habere, " Ee biz ne yapacağız şimdi " diye şaşkınlıkla cevap veren babam, ne de aynı habere " niye " diye abuk bir soruyla karşılık veren kayınvalidem.
Ne normal doğum yapabildim, ne de epiduralli sezeryan.
Ne doğumlarına şahit olabildim, ne koklayabildim, ne öpebildim.
Kucağım bomboş evimize döndük, bir ay boyunca sabah akşam hastaneye taşındık, her ziyaretimizde gözyaşlarımı tutamadım, her eve dönüşlerimizde içimden bir parçayı orda yoğun bakım odasında bıraktım, gece gündüz minnoşlarımın ağlamaları yerine mekanik bir motor sesiyle onlara süt yetiştirmeye çalıştım.İçtikleri bir damla sütün dahi kaydını tuttum. Damlalar çoğaldıkça hem minnoşlarımla hem de ne gariptir ki kendimle gurur duydum.
Alper hastanede babasının kucağında ağzından burnundan fışkırtarak ilk kustuğunda ve nefesi kesildiğinde, normal odaya geçtiğimizde Yiğit kucağımda biberonla beslemeye çalışırken nefes almasının durması ve morarmaya başlaması üzerine yaşadığımız korkular, bu korkular üzerine onları eve götürmek istemeyişim, kendime olan güvensizliğim, onlara bakamayacağıma dair içimdeki kuruntular, vesveseler. Evde özellikle Yiğit' i beslerken bir gözüm palsoksimetrede kulağım aletin alarmında içimden ettiğim dualar, her alarm ötüşünde Yiğit' i kendine getirmeye çalışırkenki kalp çarpıntılarım,durum normale döndüğünde tutmayan ellerim, dizlerim. Mütemadiyen hissettiğim onlara bir şey olacak korkusu ( Gerçi bu korku hiç bitmiyor, annelik sürekli edilen ' Allahım acılarını gösterme, onları elimden alma ' dualarıymış, öğrendim )
Yiğit' in başında tuttuğumuz nöbetler ( evet itiraf ediyorum : nöbet sırası bendeyken uyuyup kalmamak için internetten izleyerek bitirdiğim Lost dizisi :))
Çok çok zor günlerdi Allah bir daha yaşatmasın...   
Neticede hiçbir şey planlandığı gibi olmuyormuş, minnoşlarım herşeylerini kendileri belirlediler. 
Neticede, sonu iyi biten her şey iyidir değil mi ? Neticede hayatta hiçbirşeyin garantisi yok değil mi ? Zamanında doğan bebişler hastalanmayacak diye bir garanti mi var öyle değil mi ?
Allahıma şükürler olsun ki zor günler geride kaldı.       
Hep hayalini kuruyordum nasıl bir anne olacağımın ama bu kadar muhteşem bir duygu olacağını hiç düşünmemiştim.Karnımda minnoşlarımı severken sevgi buymuş işte dedim. Sonra onları küvezde ilk gördüğümde hamileyken hissettiğim neymiş ki asıl sevgi bu dedim. 365 gün sonra bugün anladım ki annelik sevgisi asla sabit bir ölçüde olamaz, bunu ölçecek bir birim de yok. Çünkü ben her geçen gün bir gün öncekinden daha da çok seviyorum kuzularımı, daha da çok aşık oluyorum bakışlarına, gülüşlerine. 1 yıl sonra bu haldeysem 20 yıl sonraki halimi düşünemiyorum.  
Küçük mucizelerim, bu 365 günün her bir gününde bana hayatla, bana kendinizle, bana kendimle ilgili yeni bir şeyler öğrettiniz. Cesur yüreklerim, bana mücadeleyi, inanmayı, beklemeyi, sabretmeyi ve şükretmeyi öğrettiniz.
İyi ki doğdunuz, iyi ki anne baba olarak bizi seçtiniz

11 Mayıs 2011 Çarşamba

ALPER'İMİN DE İLK DİŞİ ÇIKTI

Nananaanaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa
TARİH 11. 05. 2011 ve Alper' imin de dişi çıktıııııııııııııııııı..Birçok konuda Yiğit' i bir ay geriden takip eden Alper' imin dişi de bir ay sonra çıkar derken Yiğit' imden 5 gün sonra çıkardı ilk dişini minnoşum.
Yine babaannemiz buldu. Ama geçen sefer neden önce oğluna haber veriyorsun serzenişime karşı bu sefer ilk beni aradı müjdemi isterim diyerek.
Ee şimdi doğum günü, diş hediği birbirine girecek. Neyse, önce doğum günü, sonra diş partisi yapılacak artık. İkisini birlikte yapıver diyen çevreme karşı tamamiyle farklı seronomiler ve konseptler diyerek ayrı yapacağımı bildirdim :))) Şimdi önümüzde ilk yaşgünümüz var. Hazırlıklar tam gaz devam ediyor. 

6 Mayıs 2011 Cuma

İLK DİŞ

06. 05. 2011 bugün ve Yiğit' imin ilk dişi çıktı. Biraz önce babaannemiz aradı haber verdi. Hatice abla, meyvelerini yedirirken kaşığa çıt çıt bişey geliyor demiş. Babaanne de bakayım demiş ve nanananananaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa
Sağ altta minicik bir inci, görünürde bişey yok ama parmağıma battı dedi. Artık donatırsın baştan aşağı dedim ( İlk gören çocuğu baştan aşağı donatırmış derler ), altın taksam olmaz mı dedi, tabi ki olur neden olmasın dedim :))))
Darısı diğer incilere ve Alper' e tabiiki.

Diş partisini artık ikisinin de çıkınca yapacağım. Şimdi önümüzde doğum günü var :)

3 Mayıs 2011 Salı

PULSE OKSİMETRE


Yiğit' imi 1 ay süren küvez macerasından eve bu cihaz ile çıkarmıştık. Hastanede görmüşsünüzdür bunların hastane tipi olanlarından. Biz ev tipi olanı o zaman epey aradık. Oldukça pahalı bir üründü. Mecburen satın aldık. Kandaki oksijen seviyesini ölçen bir alet bu. Yiğit nefes alamamaya morarmaya başladığı zaman oksijen seviyesi düşmeye ve cihaz alarm vermeye başlıyordu. Böylelikle duruma hemen müdahale ediyorduk. Özellikle prematüre anneleri ilgilenebilir diye düşündüm. 



İhtiyacı olan varsa kargo parası tarafınıza ait olmak ve işi bittiğinde iade edilmek kaydıyla ücretsiz gönderebilirim. İade diyorum çünkü açıkçası ihtiyacı olanlara iletilir mi emin olamıyorum, bu yüzden bu görevi kendim üstlenmek istiyorum. Biz bir tane aldıktan sonra bi yerden ücretsiz bir tane daha temin etmiştik. İhtiyacı olan birine gönderdim ama maalesef geri gelmedi. Şahsa da ulaşamıyorum umarım kaldırıp atmamıştır ihtiyacı olan birilerine vermiştir diye ümit ediyorum.
Cihaz görüntüsü aşağıdaki linktekilere benziyor : 

http://pulcuoglumedikal.com/uresim/JERRY%20PULS%20ISILI.jpg
http://pulcuoglumedikal.com/urunler.php?urid=9

2 Mayıs 2011 Pazartesi

11.AY




Hala pütürlü gıdaya geçemedik. Yiğit basıyor artık sağlam bir şekilde adımlamaya da başladı kollarının altından tuttuğumuzda. Alper yeni yeni basıyor hemen yoruluyor. Alper' in sürekli ışığa bakması, arada çığlık atması biraz endişelendiriyor bizi. Tekrarlayan davranış olabilirmiş biraz daha izleyeceğiz. Çünkü ismi söylenince bakıyor, göz teması gayet iyi minnoşumun.  
Anneanne ve babaannemizin ısrarıyla kemik suyu koysak mı koymasak mı diye düşünüyorduk. Hiçbir yararı yokmuş, zararı da yokmuş farketmiyor yani. Çorbalara tereyağı koymayı tercih etmiyoruz. Katı yağlardan ziyade besinlerin normal yağı öneriliyor. Mesela, dana bonfileden çekilmiş kıyma, yağlı günlük sütten yapılmış yoğurt, yağlı peynir gibi. 0-3 yaş arası katı gıdalar beyin gelişiminde çok etkiliymiş ama besinlerin kendi yağını kullanmak daha faydalı. Günlük sütten muhallebi kesinlikle yasak. Düzeltilmiş bir yaş olana kadar günlük sütten sadece yoğurt yiyebiliyoruz. İlla muhallebi yedireceksek anne sütünden yapacağız ama sütüm yetiyorsa gerek yokmuş aslında. Tok tutmaktan başka bir işe yaramaz, çocuklar doyuyorsa anne sütüne gittiği yere kadar devam.
Nörolog randevumuza da gittik. Herşey yolunda çok şükür. 4 ay sonra gelin dedi.
Bu arada doğum günü kutlama faaliyetleri için araştırmalara başladık. Güzel birşeyler çıkarmak istiyorum. Umarım başarılı olurum.