Bu Blogda Ara

26 Kasım 2012 Pazartesi

KAYITLARA GEÇSİN-YİĞİT'TEN İLK BAŞARILI TUVALET EYLEMİ



Evet, Yiğit'im ilk defa 25 Kasım 2012 Pazar günü tam 30 aylıkken sabah kalktı, biraz salonda oyuncaklarıyla oynadı, birden "anne, kakam geldi" dedi.
Hemen götürdüm lazımlığına oturttum ve bingoooooo ilk isabetimiz, kendi tuvaletine kakasını değil ama çişini yaptı. Sanırım kaka-çiş ayrımını daha yapamıyor ya da belki kakası gelmişti ama ben oturtana kadar geçti, ya da belki çişini yaptıktan sonra biraz daha oturtsaydım arkadan kakasını da yapacaktı. Her neyse, neticede yoğun bir tezahürat eşliğinde kendi tuvaletine ilk çişini yapmış oldu. Bugün de annemle konuştum biraz önce, kalkınca yine aynı şekilde kakam geldi demiş, annem hemen götürmüş tuvalete ve birazını bezine yapmış olmasına rağmen, kalanını kendi tuvaletine yapmış. Kuzularım büyüyor. Alper'de ondan görerek çişim geldi kakam geldi demiş ama annem oturtmayı başaramamış, istememiş. 
Aslında, birkaç aydır anne kaka, anne çiş diyorlar ama henüz isabetli bir klozet eylemimiz olmamıştı. Lazımlıktan veya klozetten oturup oturup boş kalkmıştık. Bu anlamda bu bir ilk. Bakalım bundan sonra neler olacak ?     

21 Kasım 2012 Çarşamba

GEZENTİ İKİZLER-BEĞENDİĞİM MEKANLAR 3

HARİKALAR DİYARI
Ankara için gerçekten bulunmaz bir yeşil alan. Ama keşke daha çok geliştirilse, güncellense. Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin internet sitesinden aldığım bilgiye göre 1 milyon 300 bin m2'lik alanıyla aynı zamanda Avrupa'nın da en büyük kentsel parklarından biridir. İçerisinde piknik alanları, spor kompleksi, spor alanları, kültürel alanlar, yeşil alanlar ve masal adası gibi rekreasyon alanları var. Yeşil alanlar, göletler gerçekten enfes, insan baktıkça dinleniyor. 







Tabii ki çocuklarla kendimizi hemen masal adasına attık. Bizimkilerin burası için yaşlarının henüz küçük olduğuna kanaat getirdim çünkü birçok masal kahramınını tanımıyorlardı. Aslında güncellenmesi gereken bir yer bence burası. Mesela gözlerimiz bir Pepee, bir Caliou aradı açıkçası.   
Ayrıca, maalesef var olan kahramanlar da pek iyi durumda değillerdi. Bakıma ihtiyaç var yani. Ama yine de çok eğlendik.  












ALPER'DEN NAĞMELER



Dedesinin takkesiyle ALPER


Dün gece, yer yatak odamız,Alper ile uyumaya çalışıyoruz. Uyumak istemediği için çenesine vurdu, konuşup duruyor. 
-Anne diittt 
-Nereye gideyim, burası benim yatağım.
-Senin yataa diil, babaa yataaa
-Babayla ikimizin yatağı,
-Hayıy, baba yataaaa, diittt
 Amaç, benim yataktan kalkmam, ben kalkınca kendi de kalkacak çünkü.
 Geceye devam,
-Annee kaanım aağğyo
-Pırtla geçer ( Bakar mısınız bendeki çözüme, ne yapayım ,kalkmasına izin vermemem lazım)
-eemmaa yaağ süür ( Elma yağı salonda, üçkağıtçı oğlum onu almak için kalkınca hemen kalkma ve salona koşma hayalleri kuruyor, yemezler ) 
-Yarın süreriz
-Hayıy şimdiii
-Şimdi olmaz, yarın
-Yaağın diil (Fransız gırtlağı var bu çocukta)
-Olmaazz,
-oommaaa diiil (Ya sabır)
-Anneciğim hadi bak uyuma vakti gelmiş, herkes uyumuş,Yiğit uyumuş, dede uyumuş, baba uyumuş, anneanne uyumuş, 
O sırada tuvaletin kapısından gelen kapanma sesine dikkat kesilir (Oh dikkati dağıldı neyse ki, elma yağından kurtulduk) İşaret parmağını dudaklarına götürür, 
-şiişşşşşşşşş, biii deeedi,( Eyvah herkes uyudu dedik, yalancı çıktık şimdi iyi mi ?)
-Kim geldi,
-Annane deedii, annane tapı tapat
-Evet anneanne kapıyı kapattı, çiş yapacakmış,
-anane tapı tapat, çiiş baptı 
Birden nolduysa, aklına artık her ne geldiyse : 
-immaattt, tutaarrr beniii( Bendeki de soru işte, belli değil mi ? Anneanneye sesleniyor, uyumaktan kurtulmak için)
-Ne oldu oğlum?
-Bii mennii tutarsııııı 

Bu çocuklar ne zaman bu kadar kelime öğrendi biri bana açıklayabilir mi ?


CİNNET ANINDAN PİŞMANİYE MODUNA ANINDA NASIL BAĞLANILIR




Dün akşam çok kötü bişey yaptım.Bazen çok kötü bir anne olduğumu düşünüyorum.  Aslında yazarken bile utanıyorum ama paylaşırsam belki rahatlarım diye düşündüm. 
Bu aralar Yiğit'de eline geçen her oyuncağı, eşyayı atma huyu başladı. Yine atma krizine girdiği bir ara, ben Alper'in altını değiştirirken, oraya buraya fırlatmalarına yapma, etme diye tepki gösterirken, bir anda elinde birbirine eklenmiş kocaman bir lego parçası gördüm ve televizyona fırlatmak üzere olduğunu farkettim ve nasıl yaptıysam sesimin en volümlü ve en sert, kızgın haliyle YİĞİTTTTTT diye öyle bir haykırdım ki çocuk bir anda elinde lego parçasıyla sıçrayıverdi, sonra yere çöktü, oyuncağı yere koydu ve başını öne eğdi. Onun o mahzun ve korkmuş hali hiç gözümün önünden gitmiyor. Hemen gittim sarıldım, 
-Anneciğim, oyuncağı atmıyoruz, bak televizyon kırılır, bozulur öyle değil mi ?
dedim, kucakladım, öptüm, yavrum hemen gülmeye başladı, sarıldı ama ben kendimi o kadar kötü hissediyordum ki başladım ağlamaya. Ama ne ağlama, tutamıyorum kendimi, hıçkıra hıçkıra. Şu anda yazarken bile kendimi tutmasam hıçkırıklara boğulacağım anında. Çocukların önünde ağlamak da istemiyorum ama o an yanlızım onlarla bırakıp gidemiyorum da. Önce Alper geldi, dudaklarını büzerek
-Caanımm anneeemm noooyyduu?
diyerek sarılıp öpmeye başladı beni. Tabi bu hareket bana daha da koydu. Tutmasam kendimi, höykürerek, haykırarak bir ağıt koparacam o derece yani. Sonra Yiğit de geldi, kucağıma çıktı falan zor sakinleştim. Ama bu vicdan azabı bütün gece yakamı bırakmadı. 
Onlar sadece büyümeye çalışıyorlar. Neden bu kadar tahammülsüzüm? Neden hemen sesimi yükseltiyorum? Neden, neden..... ? Gerekçe olarak bir dünya bahane sıralayabilirim, evet hepsi bahane. 

Evet, dün akşam çok kötü birşey yaptım. Ardından o dört küçük el yüreğime dokundu ve dağıldım.       

20 Kasım 2012 Salı

GEZENTİ İKİZLER-BEĞENDİĞİM MEKANLAR 2

CAPİTAL COUNTRY CLUB
Bir fırsat sitesinde görünce hemen denemeye karar verip aldım brunch+at gezisini. Özellikle at gezisinin çocuklar için midilli üzerinde bir tur olabildiğini öğrenince daha da mutlu oldum. Gitmeyi düşündüğümüz tarihlerde Ankara'da at gribi salgını diye bir haber çıktığı için bir süre ertelesek de nihayetinde gittik ve çok çok beğedik. Brunch gerçekten çok çok güzeldi, çocuk oyun parkı ve midilliye binme bölümü ise tam anlamıyla süperdi. Buyrun bundan sonrasını fotolar anlatsın.




ÇITIR SİMİT

Burayı ilk olarak bu sitede gördüm ve denemeye karar verdim. Gerçekten Ankara'da gidilesi yerlerden biri. Turan Güneş Bulvarı üzerinde, küçük bir simitçi gibi duran ve arka tarafında yeşillikler ve ağaçlar içinde kocaman bir bahçesi olan bir mekan. Etrafta, tavuklar, tavus kuşları geziyor, küçük bir dere şırıl şırıl akıyor. Bayıldık ailecek. Biz bruncha gittik ama gün boyu yemek servisleri var.
Turan Güneş Bulvarı 140/F OR-AN Ankara
Tel: 491 84 66 - 490 18 51 








İKİZLERDEN NAĞMELER









Başlık inleyen nağmeler gibi oldu. Zaman zaman inletmiyor da değiller aslında bizi, ama çoğunlukla güldürüyorlar, hatta kahkahadan kırıp geçiriyorlar. 
Dilleri bir çözülse diye yazmıştım şurada. Ne çabuk çözüldü, kelime hazneleri ne zaman bu kadar gelişti şaşırıp kalıyor insan.
İşte örnekler : 
*   Üzerinde kravat deseni olan bir sweat almıştım kuzulara. Alper'i giydirdim ve ne dese beğenirsiniz Ellerini bacaklarını 'herkes maximumda' diye bağıran maximumcard adam gibi kocaman açarak
-ben baba oyduuummmmm( Bu nasıl bir bağlantı kurmaktır sevgili arkadaşlar ? Kravatı takınca baba olunuyor)

*    Saat sabaha karşı 04.30, Alper "kaanım ağıyo" diyerek kalktı ve Yiğit'i de uyandırdı. İkisi de bizim yataktalar. Alper, "eemmaa yağı süü, eemmaa yağı oodaa" diyince elma yağını almak üzere ayağa kalktım. Babaanne uygulaması karın ağrılarına, gaz sancılarına, mide üşütmelerine birebir gelen o acı elma yağını önce karnına, arkasından parmağımda kalanı damağına sürmeme bayılıyorlar ikisi de. Neyse ayağa kalktım ve o an bütün yediklerini kustu bebeğim. Ama kusunca rahatladı tabii, başladı yine "eemmaa yağııı" demeye, hemen talebi yerine getirdim. Tabii ben batan yatak yorganımızı değiştirmekle uğraşırken ikisi de cin gibi oldu. Salona geldik hep beraber. Biz babayla karşılıklı kanepelerde uyukluyoruz, minik canavarlar sanki öğlen saati gibi salonun ortasında fink atıyorlar. Bir ara Alper "koonnaa yoot, koonnaa yot" diye ellerini iki yana açarak oraya buraya bakmaya, kanepelerin altına bakmaya başladı. 
-Anneciğim neyin kornasını arıyorsun?                                                                                
-At, at, atın koonnaa yot  
 Bu arada atın kornası dediği şey, atın üzerinde basınca kişneme sesi çıkaran bir zımbırtı. Bozulmuştu aylar önce ve atmıştık.
-Atın koonnaa yot Allaaa Allaaaa ( Eller yana açılır, boyun sağ yana bükülür,Allah Allah demeyi ne zaman kimden öğrendin sen kerata ? Isıracam tutamıyorum kendimi )
-Oğlum, o kornayı attık ya, bozuktu hani.
-Bozuu diil, bozuu diil (Niye her söylediklerini tekrar etme gereği duyuyorlar, ilkinde anlamayacak kadar embesil mi duruyoruz biz ebeveyler?)    
Bu arada yan yan ağzına kadar dolu oyuncak sepetine yanaştı ve etrafında dört dönmeye başladı. Saftirik anne anlamadı tabii, uyanık baba :
-Oyuncak sepetini dökmek için bahane yaratıyor, sepetin içinde diyerek dökecek bak
demeye kalmadan 
-atın koonnaa, atıınn koonnaa buuda 
diyerek kaşla göz arasında sepeti ters yüz etti, gecenin sessizliğinde şangır şungur gürültüler eşliğinde. 
Bakar mısınız millet, bırakın konuşmayı numaracı olmuş benim zibidiler. E güler misin ağlar mısın?     

* Biz işteyken evi dolaşan ve bizi arayan Alper, yatak odasında da bizi bulamayınca önce
-anneee, babaaa 
diye bir türkü tutturmuş, arkasından iki gözü iki çeşme ağlamaya başlamış
-anneemmm neeyydeee? Menimm anneemm yootttt
diye türküyü ağıta çevirmiş ve ev ahalisini gözyaşlarına boğmuş:)   

4 Eylül 2012 Salı

DİLLERİ BİR ÇÖZÜLSE


 İkizler tek bebeklere göre geç konuşurlarmış diye okumuştum bir zamanlar bir yerlerde. Çünkü kendi aralarında bir dil oluştururlarmış ve başkasına ihtiyaç duymazlarmış. Şu videoyu belki seyretmişsinizdir bir yerlerde :

Gerçekten çok komikler.  
Bizimkilerin cephesinde de durum pek farklı değil.  Öncelikle aynı bu videodaki çocuklar kadar olmasalar da hiçbir şekilde anlamadığımız bir dil konuşuyorlar aralarında ve kendi kendilerine oynarken.  Mesela Alper' in telefonu kulağına dayayıp karşısında biri varmış gibi bir konuşması var aralarda özneleri anlıyorsunuz Aaper, maanne, dede, annee, baabbba gibi ama geri kalan hiçbir şeyi anlamıyorsunuz. 
Onun dışında bizimle konuşmaya gelince tek tek kelimeler son sürat gidiyor, papağan gibi ne söylerseniz tekrar ediyorlar. Yavaş yavaş cümle kurmaya da başladık.
26. ay itibariyle, kelime haznemiz :
daha önceden beri söylediklerini paylaşmıştım, anne, baba, dede, anane, maanne, hatce anne (işlerine gelince bişey isteyecekleri zaman Hatce anne, yoksa sadece Hatce), amma, ma (su-farsça biliyor benim veletler), meme, mama
bunlara ilaveten
Süt içmek istediğinde gurk gurk diye garip bir ses çıkarıyor Yiğit. Sanırım Pepee nin süt içerken boğazından çıkan ses :) Ama düt düt de diyor arada sırada.
biye(kurabiye),aamut (armut), piiiiav (pilav),muu (muz), anneee gak(anne kalk), Şiya( pepee'deki şila),
gargooo( kargo-anne kişisi tam bir internetten alışveriş canavarı olduğu cihetle, o kadar çok kargo geliyor ki eve ilk söyledikleri kelimelerden biri olması kaçınılmazdı),
Koa(Koray),Niya(Nihan) bazen direk isim bazen isimle birlikte sıfat (Koa baba, Niya anne, Hatce anne), İpii(İpek-Kocişin kuzeninin bizimkilerle yaşıt kızı, İpiiiii diye diye peşinden ayrılmadılar, aşık mı oldular ne ? ), duu (duru)
Çine Aaper haammm (sinek Alper' i ısırdı)
Pii(Pil-oyuncaklar kadar pil olduğu için evde öğrenmeleri kaçınılmazdı),
Ayoo(Telefon),Amma(amca),yayı(dayı),yiye(yenge),tiyze(teyze), caa(çay),
maanne caa bitti (babaanne çay bitti)
anne ma bitti ( anne su bitti)
on(bildiğiniz on sayısı :))), yimi(yirmi= ona on ekleyince kaç sorumuza cevap),otuuu(otuz= yirmiye on ekleyince kaç sorumuza cevap, Pepee sağolsun), ghırk ( kırk=otuza on ekleyince kaç sorumuza cevap), elli, bi(bir),itii(iki, sonunu niye bu kadar uzatıyorlar anlamış değilim),ücü(üç), döt(dört), be(beş),atı(altı),yedi,sikiz(sekiz),dokuzu bizim söylememizi bekleyip birden on diye bağırıyorlar,
gooo(topa ayakla vuruş ve gol diye bağırış), diniii(deniz)
chakşi(taksi, bunu yeni söylemeye başladı Alper, önceden nerde taksi görse maaammmiiii diye çığlık atıyordu, bir anlam verememiştim),bu arada maviye de mammiiii diyorlar. ( bu durumda sarı taksiye mavi mi demek istiyor? Amacı nedir ?bilmiyorum )
yolda bizim arabadan görünce aannnııı diye bağırıyorlar.(aynısıymış :)) aynı renk iki eşya yakalayınca veya aynı rakamdan iki yerde görünce önce rakamları söyleyip döt döt aannııı diye bağırıyorlar,
Tartıya çıkıyorlar kaç kilosun diye soruyoruz bizden duymuşlar ooii (12) diye bağırıyorlar.
Arabada pepee, neşeli penguenler seyrediyorlar. Bunların içinde de favori bölümleri var.İstemedikleri bir bölümü açınca "bu diill" diye bağırıyorlar. 
Aklıma gelenler bunlar.


15 Ağustos 2012 Çarşamba

26.AY





Yiğit' ten bir şarkı :



ÖPÜCÜK HASTALIĞI


 
Zamane hastalıklarından birine yakalandık maalesef. Çok şükür iyileştik artık iyiyiz ama başına gelenlere belki biraz faydam olur diye bahsetmeden geçemedim. 
ENFEKSİYOZ MONONÜKLEOZ NAMI DİĞER ÖPÜCÜK HASTALIĞI  
Komik bir ismi var di mi ? Duyanlar şaşırıp kalıyorlar. Doktor latincesini ilk söylediğinde haaa? demişim. Tercümesini yaptı hemen, öpücük hastalığı. İlk duyduğumda öpeyim de geçsin demek istedim ama doktor tuhaf karşılar diye içimde tuttum tabi bu beyanımı :) Sonra kendi kendime dedim ki acaba sürekli birilerini öpme ihtiyacı mı hissediliyor bu hastalıkta ? Eğer öyleyse benim için mahzuru yok minnaklarken zaten gelsin habire beni öpsünler ama ergenlikte geçsin mümkünse. Önüne geleni öpen bir ergen erkek annesi olmak istemem şahsen. Kızgın kız babaları ile muhatap olmak hoş olmasa gerek. Neticede benim bu parlak tahminlerim tutmadı tabii ki. Bu hastalığa sebep olan Ebstain barr (EBN) virüsü tükürükle bulaştığı için bu isim verilmiş meğer.  
Bu seferki başrol oyuncumuz Yiğit. Her şey bir akşam babamızın Yiğit'in boynundaki şişliği farketmesiyle başladı. Boynunun sol tarafında ama arkaya ensesine doğru bir yerde oldukça ciddi bir şişlik vardı. Elimle kontrol ettiğimde elimin altında oynayan bezeleri farkettim. Lenf bezlerinin şişmiş olabileceğini düşünsem de endişelerime mani olamadım. Aile efradının kabakulak olabilir mi sorusuna olumsuz baktım, hiç görmedim ama sanki kabakulakta daha çenenin altına doğru önlere doğru hatta yanakla birlikte şişlik olurmuş gibi geldi, nitekim doktor da aynı şeyleri söyledi. Neticede doktora götürdüğümüzde kanda CRP ve Sedimantasyon yüksek çıktı viral bir enfeksiyon geçiriyor denildi. Başka hiçbir belirti yoktu. Ertesi gün ateş başladı ve bir hafta boyunca ateş düşürücülürle inip çıkan bir ateş tablomuz oldu. Buna ilaveten boğaz bademcikler tamamen iltihaplandı ve zaten çok az yiyen Yiğit ağzına lokma sürmez oldu, iğne ipliğe döndü yavrum, süzüldü resmen. Tabi bu arada inanılmaz huysuz, hırçın bir çocuk oldu. Eskiler derlermiş ya çocuğun hasta olduğuna yanmam, huyunun değiştiğine yanarım diye. Aynen öyle.
Ateş ve boğaz enfeksiyonu sırasında tekrar kan verdik ve EBN pozitif çıktı : Öpücük hastalığına yakalanmıştık.Muayenede dalakta ve karaciğerde büyüme farkedildi. Kasıklardaki ve koltuk altlarındaki lenf bezlerinde de şişme vardı. Viral bir enfeksiyon olduğu için hiçbir ilaç, antibiyotik verilmedi. Kendi seyrine bırakıldı ama kontrole gidildi. Neticede çor geçen günlerden sonra nihayet iyileştik. Şişlikler ve organlardaki büyüme bir süre daha devam edermiş, bir ay sonra tekrar kontrole gideceğiz. İşin tek güzel tarafı artık bu hastalığa karşı ömür boyu süren bir bağışıklık kazanmış olduk ve bağışıklık sistemimiz güçlenmiş oldu. Demek ki neymiş : hastalıklarda bile işin iyi tarafını görmeye çalışmak en iyisiymiş.      
 

2 Temmuz 2012 Pazartesi

2.YAŞ GÜNÜMÜZ PART 2

Veeeee arkadaşlarımızla yaptığımız kutlamada sıra
Önce davetiyemiz, yine www.tasarland.com'dan yaptırdım, çok şeker oldu. 


Davetiyeden de anlayacağınız üzere, bu seneki konseptimiz tavşandı. Yine konsepti tavşan olarak belirlememe sebep olan kişi, çok sevgili ikiz annesi Sibel Hanım. www.sibelintarifdefteri.blogspot.com'da geçen seneki uğur böcekli pastayı seçerken aslında iki pasta arasında kalmıştım. Neticede uğur böcekli pastayı ilk doğumgünümüzde kullanınca ikinci pastayı da 2. doğumgünümüze kullanmak kısmet oldu. Şu şapkadan çıkan sürpriz tavşanlara bakar mısınız o kadar tatlı ki :))

Üzerinde Alper ve Yiğit yazan beyaz zemin pasta olduğu gibi, tavşanların içinden çıktığı şapka da ayrı bir pasta. Yine çok çok lezzetliydi, ellerinize sağlık Sibel Hanım.
Ve süslemeler :
Dış kapıdan başlayalım :)))
 


Camları unutmadık :))




Tavan süslerimiz :



Peçetelerimiz :


Tavşanlı notluklara davetiyelerimizi taktık. 
 


Sibel Hanım, 2 çeşit tavşan kurabiyesi yapmıştı.Çocuklar kapış kapış yaptı.

Menümüz: domates böreği, kıymalı-ıspanaklı-patatesli kol böreği, mercimek köfte, zeytinyağlı biber dolması, meyveli kek, kalburabastı, portakallı kurabiye, portakallı sütlü irmik tatlısı, bonny food lezzet çiçekleri ve yaş pastamız.
Kızlara tavşan kulaklı taçlar, erkeklere tavşan temalı hikaye kitapları hediye ettik. 

Sonra dayanamayıp taçları kendimiz taktık :))


Bizi yanlız bırakmayan tüm dostlarımıza sonsuz teşekkürler.