Bu Blogda Ara

22 Ocak 2011 Cumartesi

BABAMIZIN DOĞUM GÜNÜNÜ KUTLADIK

Dün babamızın doğum günüydü. Çok güzel bir sürpriz yaptım ona.
http://www.simplycolors.com.tr/ adresinden bu süper t-shırtleri sipariş ettim. Gerçekten çok başarılı bir iş çıkarmışlar, kumaş kalitesine, renklerin canlılığına bayıldım.
Babamızla beraber işten geldiğimizde minnoşlar bizi bu kıyafetlerle karşıladılar, hep birlikte pasta kestik, kalabalık bir kutlama yaptık, anneanne, babaanne,dedeler, amca, dayı, yengeler, hatta kardeşimin eşi İlknur'un ailesi ve yeni pediatristimiz aiemizin dokroru Gonca ablamız bile vardı.

Babamız minnoşların bu haline bayıldı. Nerden aklına geldi diyip durdu. Bol bol resim çekti ve çektirdi.











İyi ki doğdun aşkım bu yazı da benden sana gelsin,

Hayatımı bir ışık gibi aydınlatan ve parlatan adama
Nerden başlasam, nasıl anlatsam
Kaç kişiydik o zaman, bak kaç kişi olduk şimdi…
Tektim, çift olduk şimdi tam 4 kişilik kocaman bir aileyiz. İki küçük mucize yarattık seninle..
Sen olmasan hayatımız bu kadar güzel, bu kadar mutlu, bu kadar neşeli, bu kadar kahkaha dolu olabilir miydi? En zor zamanlarımda, daraldığım, bunaldığım anlarda yüzüme kocaman bir kahkaha oturtabilen, benim gibi bir kötümseri bile iflah olmaz bir iyimsere dönüştürebilmeyi başaran yegane insansın.
Ne demişler : Marifet iltifata tabidir, iltifatsız marifet zayidir
Hangi birini anlatayım ki ,
Mükemmel bir baba olacağını daha hamile değilken bile biliyordum. Etrafımızdaki çocuklara bakışında onlarla arandaki elektrikte, onların sana bakarken gülen gözlerinde, attıkları kahkahalarda yakalıyordum bunu. Şimdi de minnoşlarımın sana bakan gözlerinde, Alper’ in seni görür görmez kocaman açılan ağzında, Yiğit’ in seni gördüğü anda kollarını ayaklarını çılgıncasına sallayarak attığı sevinç naralarında görüyorum bunu. İyi ki diyorum iyi ki bu adamla hayatımı birleştirmişim ve iyi ki çocuklarımın babası olarak onu seçmişim.
Geçen akşam dedin ya hani, ‘ Yiğit’ i uyuturken kucağımda usulca yanağından öpüyorum uykusunda gülümsüyor. Bunu defalarca yapıp gülümsemesini seyrettim. Sırf bir daha yaşayamayacağımız bu eşsiz anlar için saatlerce uykusuz kalmaya razıyım  ’ işte orada bir kez daha anladım ki ben dünyanın en şanslı insanıyım. Minnoşlara şimdiye kadar anne sütü verebilmemi bile tabi ki önce Allah’ a sonra sana borçluyum biliyorum. Beni sıkıntıdan stresten uzak tutmana, yorgun olduğumu farkettiğin her an minnoşlarla ilgilenerek beni yatırıp dinlendirmene, haftada 1-2 kez beni dışarı çıkararak havamın değişmesini sağlamana ( hoş dışarıda olduğumuz her dakika da evden, minnoşlardan söz ettik ama yine de caramel mocchiato için değerdi J), Yiğit için nöbet tuttuğumuz günlerde dayanma gücümün tükendiği, moralimin bozulduğu zamanlarda bitip tükenmez inancın ve direncinle beni tekrar tekrar şarj etmene borçluyum.    
Bana sımsıkı sarıldığında bütün dertlerimi sıkıntılarımı gideren, elini tuttuğumda sadece güven ve saadet hissettiğim hayat arkadaşım, sana, gözlerine her baktığımda seni karşıma çıkardığı için Allah’ a binlerce kez şükrediyorrum. İyi ki doğdun, nice mutlu sağlıklı birlikte senelere…

17 Ocak 2011 Pazartesi

NÖROLOG MUAYENEMİZ

Cumartesi nörolog randevumuz vardı.  Resimdeki arkadan tutan elleri görmeyelim lütfen. Çünkü hala desteksiz oturamıyoruz.
Doktorun söylediğine göre prematürelerin 2 yaşına kadar herhangi bir sorun yoksa 3 ayda bir nörolog kontrolünden geçmesi gerekiyormuş.Doktor denver testi yaptı. Nasıl birşey olduğunu merak etmiştim duyduğumda aslında bildiğim şeylermiş. Minnoşların aylarına göre yapması gereken şeyleri yapıp yapamadıkmarını kontrol etti.Sese dönüp bakma, uzatılan şeyi almaya çalışma, göz teması kurma gibi.
Minnoşlar kronolojik 7,5, düzeltilmiş 5,5 aylık. Yiğit'in motor gelişimi düzeltilmiş 5,5 aya uygun. Alper' in ise bir baş tutamama problemi var. Yani tutuyor ama tam tutamıyor. Durup durup sanki yorulmuş gibi yana düşürüyor başını. Aslında genelde uykusu geldiğinde yapıyor bunu. Bir hafta daha izleyelim gerekirse eeg çekelim dedi çünkü baş tutması 2,5-3 aylık gibiymiş. Yiğit'e göre biraz geriden geldiğini ben de farkediyorum ama zamanı gelince yapıyor yapması gerekenleri. Umarım herşey yolundadır.
Bu arada doktor sağlık sektöründe misiniz diye sordu. O kadar çok ttıbbi trimlerle konuşmaya başladım ki eşim bile, "avukat ama yan dal yapıyor" diye dalga geçmeye başladı. Benimkisi merak işte. Allah sağlık sorunu vermesin kimseye.

16 Ocak 2011 Pazar

OTİZMİN FARKINDAYIM ONLARIN YANINDAYIM

 
Dün akşam saat 20.00' den gece 01.00' a kadar ekrana kilitlenmiş durumdaydım. Arada minnoşlar bölse de önemli bir kısmını izledim ve açıkçası çok etkilendim. NTV - TOHUM OTİZM VAKFI işbirliğinde hazırlanmış olan OTİZMİN FARKINDAYIZ programından söz ediyorum. Önce otizmli biri olan Temple GRANDİN' ın gerçek hikayesini konu alan ve 7 dalda Emmy ödülü alan filmi gösterdiler sonra filmin ardından konu ile ilgili uzmanlardan ve vakfa destek veren ünlülerden oluşan kalabalık bir grup konu hakkında tartıştılar. 
Filmden çok etkilendim. Ajitasyon yapmadan çok önemli bir konuya dikkat çekiyor. Temple Grandin nispeten daha hafif otizmli biri ve üstün bir zekası da var aslında. Nitekim doğru yönlendirmeyle üniversiteyi bitirdiği gibi master ve doktora bile yapmış. Her otistik onun kadar şanslı olmayabiliyor. 
Film ve tartışmanın ardından aslında bu konuda ne kadar az şey bildiğimi farkettim. Bildiğim tek şey çocuklara televizyon seyrettirme otizm varsa tetikler. Oysa aslında otizm nedir? Neden olur? En erken ne zaman farkedilebilir ? Tedavisi var mıdır? Bu soruların hepsine yanıtsızım. Sanırım bu soruların en güzel yanıtını  Tohum Otizm Vakfı tarafından hazırlanan aşağıdaki video verecek.



Otizm, sosyal ve iletişim becerilerinin oluşmasını etkileyen doğuştan gelen ya da yaşamın ilk üç yılında ortaya çıkan karmaşık bir gelişim bozukluğu. Otizmin, beynin yapısını ya da işleyişini etkileyen bazı sinir sistemi sorunlarından kaynaklandığı sanılmaktadır. Maalesef otizme nelerin yol açtığı bilinmiyor. Otizmin anne-babadan kalıtım yoluyla geçmiş olabileceğinden kuşkulanılmaktadır. Dolayısıyla, bu yönde pek çok araştırma yapılmaktadır. Ancak, henüz otizmin geni bulunabilmiş değildir. Otizmin çevresel faktörlerle tetiklendiği düşünülmektedir
Otistik çocuklar genelde öğrenme zorluğu çekerler. Otistik çocukların büyük bir kısmında farklı seviyelerde zeka geriliği görülse de, zeka seviyeleri normal otistik çocuklar da vardır. Ancak genel zeka seviyeleri ne olursa olsun, Otistik çocuklar çevrelerindeki dünyayı algılamakta ortak bir zorluk çekerler.
Tohum Otizm Vakfı bu konuda çok önemli projeler gerçekleştiriyor.Çorbada tuzunuz olsun istiyorsanız internet sitelerinden aldığım hesap bilgileri aşağıda :

Nakdi bağış yapmak için : Vakfa nakdi bağış yapmak için aşağıda belirtilen kişi ve telefon numarası aracılığıyla onlara ulaşın:
Ayşe Civelek, Tel: (212) 244 7500
Banka Hesap Bilgileri
Hesap No
TL        : 5055
$          : 5056
          : 5057

Akbank                Şube Kodu 277
Yapı Kredi             Şube Kodu 276
Garanti Bankası      Şube Kodu 028
Türkiye İş Bankası   Şube Kodu 1005
Ayni bağış yapmak için : Vakfa eğitim araç-gereci, kitap ya da diğer ihtiyaçlarla ilgili bağışta bulunmak için aşağıda belirtilen kişi ve telefon numarası aracılığıyla onlara ulaşın:
DemetUncu, Tel: (212) 248 9430
Otizmli çocuklara burs vermek için ulaşın: İhtiyacı olan otizmli çocukların eğitim giderlerini karşılamak üzere burs sağlamak amacıyla bağış yapmak için aşağıda belirtilen kişi ve telefon numarası aracılığıyla onlara ulaşın:
Demet Uncu, Tel: (212) 248 9430

8 Ocak 2011 Cumartesi

OLMAYA DEVLET CİHANDA BİR NEFES SIHHAT GİBİ


Açıkçası yazsam mı yazmasam mı çok tereddüt ettim ama kendim de durumumu araştırırken pek fazla birşey bulamadım diye belki ihtiyacı olanlara yardımı dokunur diye başıma gelenleri paylaşmak istedim.
Biliyorsunuz her kadın yılda bir kere smear testi yaptırmalı. Benim yaptırdığım smear testinde hücre anomalisi göründüğü için ilaç kullandım ve bir ay sonra tekrar smear testi yaptırdım. Sonuç yine aynı çıkınca doktorum her ihtimale karşı parça alıp biyopsiye göndermemiz gerektiğini söyledi.
İşlemin çok basit olduğunu, 10 dakika süreceğini söyleyince eşimle elimizi kolumuzu sallayarak doktorun muayenehanesine gittik. Yapılan işlemin adı leep. Yukarıda resmi olan ucunda elektrik akımını ileten yarım halka şeklinde bir tel bulunan elektrokoter yardımı ile rahim ağzından bir parça çıkartılıyor. Bu elektrik akımı hem dokuyu kesmeye hem de geride kalan dokuyu yakarak kanamayı durdurmaya yarıyor. Çıkartılan materyal patolojik incelemeye gönderiliyor.
Hafif uyutuldum. Genel veya lokal anestezi ile yapılabilen bir işlem ve güya anlatılanlara göre hasta hemen ayağa kalkıp normal hayatına dönebiliyor. Neden güya diyorum çünkü 1 günü hastanede olmak üzere tam 12 gündür yatıyorum yemeklerimi dahi yatakta yiyebiliyorum.
Neyse hikayeye döneyim. Uyutuldum ve bir ara gözümü açtığımda başımda bir sürü insan beni sonradan ambulansın sedyesi olduğunu öğrendiğim bir sedyeye aktarmaya çalışıyorlardı. Meğer doktorum parçayı alırken kanama olmuş ve kanamayı durduramamış. Üstelik bu kanamayı durdurma çalışmaları yakma, dikiş atma, tampon koyma vs. tam 2 saat sürmüş, tansiyonum 6' lara düşmüş ve çok fazla kan kaybetmişim. Eşim dışarda çıldırmış, içerinin halini görmesin diye içeri sokmamışlar. Nihayetinde kanamayı durduramayacağını anlayan doktorum kan kaybından gitmek üzere olduğumu nihayet farkedince (2 saat sonra ) ambulansla beni hastaneye götürmeyi akıl edebilmiş. Hastanede acil ameliyathaneye alınıp dikiş atılmak suretiyle kanama durdurulmuş. Tabi bu arada ayıldığım için tekrar bayıltılmışım.
Gözlerimi açtığımda bir hastane odasındaydım, eşim, annem, kardeşim ve eşi başımdaydı. İnsan hayatı gerçekten pamuk ipliğine bağlı. Bugün varız yarın olmayabiliriz.
Geceyi hastanede geçirmem gerektiğini söylediklerinde tabi ki ilk aklıma gelen bebeklerimdi. Ama çok fazla kan kaybetmiştim ve o halde eve dönemezdim. O gece aklımda sürekli bebeklerim sabahı sabah ettim ve verilen ilaçlar ve narkozdan dolayı sütlerimi sağıp sağıp içim acıyarak döktüm. Doktorlar dökmeme gerek olmadığını verilen ilaçların en fazla bebekleri uyutacağını söylediler ama benim içim elvermedi. Bu arada bebeklerimin özleminden midir nedir azalan sütüm inanılmaz arttı sağmama rağmen sertlikler ve ağrılar oluştu bir gecede, bir tarafı sağarken diğer taraf şıpır şıpır aktı.Hatta verilen ilaçların etkisi olabilir mi diye ilaç araştırması bile yaptım.
Ertesi gün öğleden sonra taburcu oldum ama yürüyemiyordum. Anlayacağınız normal doğum yapmadan normal doğum dikişi yemiş oldum. Eve gelir gelmez emmeyi uzun süredir bırakmış olan bebeklerimi emdirmeye çalıştım. İnanılmaz bir mucize ikisi de uzun uzun emdiler. Sonradan anladım ki benim tembel yumurcaklarım sütün lıkır lıkır gelmesini istiyorlar sütü çekmek için efor sarfetmek istemiyorlar. Nitekim sütüm taştığı için rahatça ve uzun uzun emdiler. Herşeyde bir hayır görmek gerektiğine inanan ben demek bunun hayrı buymuş, bebeklerim emmeye başladı ve sütüm arttı dedim ama bu saltanat bir gece sürdü. Ertesi gün sütüm yine eski formatına dönmüştü tabi bebeklerimin emme isteği de. :(  
Yılbaşına kah yatarak kah zor da olsa evin içinde kısa mesafe yürüyüşler yaparak girdim. Yine de moralimi bozmadım. Ailemle sevdiklerimle birlikteydim ve hayattaydım önemli olan bunlardı. Meğer acıyla ve hastalıkla imtihanım daha bitmemiş.
2 Ocak Pazar günü yani operasyondan 5 gün sonra ağrılarım şiddetlendi ve yataktan kalkamamaya başladım. Yatarken bile ağrılar içinde kıvranıyordum hatta ağlıyordum, sürekli bir ıkınma hissi geliyordu ama bu hissi tarif etmem mümkün değil. Enfeksiyon kapmış olabileceğim şüphesiyle pazar gecesi tekrar hastane acilinde aldık soluğu. Enfeksiyon yoktu ama ağrıların sebebini anlayamamıştı doktorum. Her ihtimale karşı antibiyotik başladı ve benim sütler tekrar sağılarak dökülmeye mahkum oldu.
5 Ocak Salı günü ağlaya ağlaya gitiiğim muayenede anlaşıldı ki dikiş atılırken kan sızarak rahmin arka bölümünde toplanmış, pıhtılaşmıştı.Yapılabilecek birşey yoktu vücudun bu kütleyi kendi kendine observe etmesi gerekiyordu. En önemli şey kesinlikle enfeksiyon kapmamam gerekiyordu bu sebeple yeni bir antibiyotiğe daha başlandı.
Netice ne mi ? Yılbaşına yatarak ağrılar içinde girdim. Ağrılarım yavaş yavaş azalmaya başladı ama bu arada sinirlerim inanılmaz yıprandı. Bu kadar gündür içerden bebeklerimin sesleri geliyor kalkıp bakamıyorum, bırakın altını açmNeymişayı, beslemeyi, sevmek için yanıma getirdiklerinde bile ağrılardan ilgilenemiyorum. Damlası çok değerli olan sütlerimi sağıp sağıp döküyorum. 3 saatte bir sağmalarım 6-7 saatte bire indi sütüm iyice azaldı bu yüzden. Malum bu süt meselesi arz talep işi.  
Demek ki neymiş ? Ufak bir iş demeyeceksin her türlü sağlık olayını hastane ortamında yaptıracaksın. kulağınıza küpe olsun.